Ülkemizde ise cumhuriyetin ilanı ile dönemin 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu örnek alınmak suretiyle “Türk Ceza Kanunu” ihdas edilmiştir. Zaman içerisinde bu kanunda bir çok değişiklikler yapılmış 2005 yılında ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmiştir. Ceza hukukunun konusu suçlar ve cezalardır.
Toplumsal düzeni sağlamak adına ve kişilerin hak ve özgürlüklerini , menfaatlerini çıkarları korumak adına devlet bazı eylemleri yapma veya bunlardan kaçınma konusunda toplumdaki fertlere emirler vermeye ve bunlara uymayan fertler içinde yaptırımlar öngörmeye yöneltmiştir; bu kapsamda ceza hukuku kısaca bu yasalar ile emirler ile bunlara uymayanlara uygulanacak yaptırımları incelemektedir.
Ceza hukukuna esas alınan en temel ilke, “kanunilik ilkesi”dir. Bu ilkeye göre; kanunda yer almayan bir fiil suç oluşturamayacak; suça ancak kanunda gösterilen ceza tatbik edecektir. Böylece, hâkim karar verirken eylemleri suç sayma ve cezalandırma yetkisi sınırlandırılmış böylece keyfiliğin önüne geçilmiş olmaktadır. Kanunilik ilkesinin diğer bir etkisi de bireylerin toplumdaki insanlara hangi eylemlerin suç oluşturduğunu önceden öğrenme ve buna göre davranma olanağına kavuşmaktadırlar.
Ceza hukukunda yer alan bir diğer ilke ise, “kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi”dir. Kusur, ceza verebilmenin nedenini ve sınırını oluşturmaktadır. Buna göre ceza hukukunda objektif sorumluluğa yer verilmeyecek; failin kişiliği ve geçmişi, fiilden sorumluluğunun belirlenmesinde önemli olmayacak; ancak cezanın bireyselleştirilmesinde rol alacaktır. Bu nedenle, çağdaş ceza hukuku, fail değil, fiil ceza hukukudur.
Ceza hukukunda bu süreçleri , genel olarak soruşturma, kovuşturma ve infaz hukuku olmak üzere üçe ayırmak mümkündür. Bu anlamda sav, savunma ve karar kavramları da karşımıza çıkmaktadır. Karar kısmında mahkeme hakimi yer almaktadır. Savunma üzerine suç isnat edilen kişi ve var ise müdafisi birlikte tarafından yapılır. Sav ise kişilerin şikayeti ile yada şikayete tabi olmayan suçlarda ise resen hareket eden savcılık makamınca yürütülür.